Türkiye, cinsiyet sıralamasında 10 yılda 13 basamak geriledi

Üç Türk akademisyenin ortak olarak hazırladığı akademik kitapta Türkiye'de kadınların çalışma hayatına dair çarpıcı veriler paylaşıldı. Özellikle akademik dünyada yankı uyandıran sonuçlara göre Türkiye, cinsiyet sıralamasında 10 yılda 13 basamak geriledi. Kitapta ayrıca kadın erkek arasındaki ücret eşitsizlikleri ve cinsiyete göre iş gücüne katılım oranları paylaşıldı.

Türkiye, cinsiyet sıralamasında 10 yılda 13 basamak geriledi
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Üç Türk akademisyenin ortak olarak hazırladığı akademik kitapta Türkiye’de kadınların çalışma hayatına dair çarpıcı veriler paylaşıldı. Özellikle akademik dünyada yankı uyandıran sonuçlara göre Türkiye, cinsiyet sıralamasında 10 yılda 13 basamak geriledi. Kitapta ayrıca kadın erkek arasındaki ücret eşitsizlikleri ve cinsiyete göre iş gücüne katılım oranları paylaşıldı.

“Çeşitlilik ve Kapsayıcılık” ile ilgili Türkiye’den üç akademisyenin imzasıyla ABD’de de yayınlanan, “İş Dünyasında Cinsiyet Çeşitliliği ve Kapsayıcılık. Türkiye’den Farklı Görüşler” adlı çalışma paylaştığı araştırma sonuçları ile yankı uyandırdı. Çeşitlilik kavramının kırılımları olan din, dil, ırk ve cinsiyet alanlarının işgücüne etkisine bakan akademik çalışmada aynı zamanda Türkiye’de kadına indirgenmiş durumda olan “Gender” yani cinsiyet kavramı da bu farklı kırılımlar perspektifinden yeniden değerlendirildi. Prof. Dr. Zeynep Özsoy, Prof. Dr. Beyza Oba ve Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Şenyücel’in ortak çalışması sonucu ortaya çıkan kitap ayrıca, uluslararası sıralamalara göre Türkiye’nin, başta kadının çalışma hayatına katılımı olmak üzere pek çok alanda 10 yıl öncesinden daha geride olmasını tespit etmesiyle de dikkat çekti.

“Günümüz işgücünü farklı dinamik etkiliyor”

Çalışmayla ilgili kitapta imzası olan Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zeynep Özsoy bu kitabı hazırlarken hedeflerinin, farklılıkların kabul edilip kapsayıcı olmaya teşvik etmek olduğunu belirtti. Günümüz işgücünü etkileyebilecek din, etnik köken, göçmenlerin durumu gibi pek çok farklı dinamik olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Zeynep Özsoy, bunun güzel ve kaçınılmaz bir durum olduğuna işaret etti. Kucaklamak, herkesi içeri almak, kabul etmek, farklılıkların sisteme dahil olmasına eşit imkanlar oluşturmak demek olduğunu aktaran Özsoy, “Bunun tersi ise dışlanmak oluyor. Bu görmezden gelme durumu, toplum içinde yer bulamamış kırılgan grupları, pek çok imkandan yoksun bırakıyor. Baskın grupların dışında kalanların en başında da maalesef kadınlar geliyor” dedi.

Türkiye, cinsiyet sıralamasında 10 yılda 13 basamak geriledi

Zeynep Özsoy, kitabı hazırlarken inceledikleri ve Türkiye’nin cinsiyetler arasındaki uçurumunu gösteren Global Gender Gap Index’indeki verilerin dikkat çekici olduğuna değindi. Bu indexin, kadını eğitim, çalışma hayatı, sağlık ve politika gibi 4 kategoride ele alarak, yıllar içinde katılımını ve katkısını sıralayan önemli bir gösterge olduğunu söyleyen Özsoy, “Bu sıralamaya bakıldığında Türkiye’nin, 10 yıl önce 126. sırada iken bugün 133. sıraya gerilediğini görüyoruz. (2022 raporuna göre) Bu bize, acı bir şekilde Türkiye’nin cinsiyet sıralamasında 10 yılda 13 basamak geriye gittiğini gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.

“Ücret eşitsizliği oranı 0,61, üst pozisyonda yer alma ise yüzde 18”

Kitapta yer alan önemli göstergelerden birinin de ILO’nun ücret eşitsizliği sıralaması olduğunu kaydeden Özsoy, “Burada 10 yıl önce aynı işi yapan kadın erkek ücret eşitsizliği oranı yüzde 0,39 iken bugün yüzde 0,61’e gerilediği görülüyor. Ev içi işi bölümünde de büyük adaletsizlikler var. Bu sınıfsal olarak değişmiyor maalesef, kültürel bir konu. Üst düzey yönetici bile olsanız çocuğu okuldan almak kadının görevi olarak görülüyor. Kadınlar kariyerlerinde üst pozisyonlara yükselirken de ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar, bugün yönetim kurullarında baktığınızda kadın oranı yüzde 18. Bu çok düşük. Bu çalışma sırasında şirketlerin de batılı anlamda diversity programı uygulayan olmadığını gördük, daha çok bunu bir halkla ilişkiler faaliyeti gibi yönetiyorlar” dedi.

“Modernite, farklılıkları görmezden geliyor”

Prof. Dr. Beyza Oba ise modernitenin toplumdaki farklı renkleri görmezden gelip, homojen bir işgücü oluşturmaya çalıştığını belirtti. Bu farklıkları görmezden gelmenin insanların, iş bulamamaları ya da geçinememeleri gibi sonuçlar doğurduğunu ifade eden Beyza Oba, “Bu toplumsal bütünleşmeyi de engelleyen bu durum. Oysa dayanışma ekonomisi anlamında başarılı olabilmek için ne kadar farklı görüş ve oluşum varsa bir araya getirip, sisteme katılımları için imkân oluşturmak lazım” değerlendirmesini yaptı.

“Eğitimli kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 2-3”

Beyza Oba, Türkiye’de eğitilmiş ve belirli yetenekleri olan kadınların iş gücüne katılım oranlarının hala yüzde 2- 3 arasında olduğunu söyledi. Sermaye piyasasına kote edilmiş şirketlerde bu oranı iyileştirmek için birçok çalışma yapıldığını, raporlar hazırladıklarını, birimlerin kurulduğunu ancak sonucun değişmediğinin de altını çizdi. Türkiye’de ataerkil kültürün çok etkili olduğunu ifade eden Beyza Oba, “Kadına atfedilen rol bakıcılık, evinin kadını olma, çocuklarının hatta evdeki yaşlıların bakımını üstlenme şeklinde. İşyerinde kreşin olup olmaması bile bunda etkili. Sendikalar, STK’lar durumun değişmesi adına maalesef görevi kartopu birbirine atmak dışının ciddi bir katkı sunamıyor” diye konuştu.

Yarı zamanlı işlerde daha çok kadınlar çalışıyor

Kadın eşitsizliğine de günümüzden örnek veren Oba, doğum izni kullanan kadınlara ücretlerinin yüzde 66’sı ödenirken baba olan erkeğe ücretinin yüzde 100’ü ödendiğini kaydetti. Yarı zamanlı işlerdeki kadın çalışan oranına bakıldığında da çarpıcı bir şekilde bu oranın kadın çalışanlar için yüzde 32,5, erkek çalışanlar için ise yüzde 18,6 olduğunu söyledi. Oba “Bu oran maalesef, kadına layık görülen işlerin ekseriyetle taşeron dediğimiz yarı zamanlı işler olduğunun göstergesidir” dedi.

“Sorumluluk alınmayınca uygulamalar kâğıt üzerinde kalıyor”

Dr. Mustafa Şenyücel de kitabı hazırlarken cinsiyet çeşitliliği konusunda Türkiye’de yapılan faaliyetleri tespit etmek için pek çok farklı örgüt ile görüştüklerini ve raporlarını incelediklerini ifade etti. Gerek devlet kurumlarının gerekse STK ve şirketlerin çeşitlilik ve kapsayıcılık yönetimini ciddiye almaları gerektiğini belirterek, “Görüşmelerimizde sorumluluğun hep başkasına atıldığını gördük. Örneğin şirketler, ’Bu konuda şirketleri harekete geçirecek yasal düzenlemeler yok’ diyerek sorumluluğu devlete, STK’lara baktığınızda ’Zaten şirketleri heveslendirmek konusunda yeterli kaynağımız yok’ diyerek sorumluluğu şirketlere devrettiğini gördük. Bu kitapla biz buna da işaret ediyoruz. Tüm paydaşların cinsiyet çeşitliliği konusunda kendi gündemlerini oluşturmaları gerekiyor. Böyle yapılmayınca fırsat eşitliği de çeşitlilik yönetimi uygulamaları da kağıt üstünde kalıyor” şeklinde konuştu.