''Kleptomani kadınlarda daha fazla görülüyor''
Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Halime Dal Uysal, ''Kleptomani hastalığının (çalma hastalığı) gizli tutulması, kişilerin bu durumdan utanarak açığa çıkarılmayıp saklanması ve tedaviye başvurulmaması yaygınlığın belirlenmesini engellemektedir. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülmektedir'' dedi.
Medicana International İstanbul Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Halime Dal Uysal, kleptomani hastalığı ile ilgili açıklamalarda bulundu. Dr. Uysal, hastalığın erkeklere oranla kadınlarda fazla göründüğüne dikkat çekerken, genellikle çocukluk, ergenlik ya da erken erişkinlik döneminde başladığını söyledi. Dr. Uysal, ayrıca hastalığın tanı ve tedavisine değindi.
Kleptomani hastalığının ne olduğunu açıklayan Uzm. Dr. Halime Dal Uysal, ’’Kleptomanik davranış yüzyıllardır tanımlanmasına karşın, nedenleri, sıklığı ve yaygınlığı tam olarak bilinmemekle birlikte çok az görülen bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Genelde bilinen kleptomani olgularının çoğunluğunun mahkemelerde yargılanan mağaza hırsızları olması nedeniyle, bu tür olguların değerlendirilmesi ile elde edilecek veriler toplumdaki sıklığı yansıtmaktan uzaktır. Bu hastalığın gizli tutulması, kişilerin bu durumdan utanarak açığa çıkarılmayıp saklanması ve tedaviye başvurulmaması da yaygınlığın belirlenmesini engellemektedir. Bununla birlikte mağazalardan mal çalan bu kişilerin ne kadarının kleptoman olduğuna ilişkin çelişkili bulgular vardır. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülmektedir. Kleptomani kişisel kullanım ve parasal değeri için gereksinme duyulmayan nesneleri çalmaya yönelik dürtülere karşı koyamama olarak tanımlanan bir dürtü denetim bozukluğudur. Başlıca özelliği kişinin kendi yararı ya da maddi değeri nedeniyle olmaksızın birden çok kez bir şeyler çalma dürtülerine karşı koyamamasıdır. Çalınan nesneler sıklıkla el altından geri getirilir ya da gizlice muhafaza edilir. Bazen başka birine verilir veya atılırlar. Bu kişiler bireysel olarak çaldıkları nesnelerin parasını ödeyebilecek durumdadırlar’’ dedi.
’’Kleptomanide ‘çalma eyleminin kendisi’ amaçtır’’
Dr. Uysal, sözlerine şöyle devam etti: ’’Çalma eylemi gerçekleştirilmeden önce gittikçe artan gerginlik, eylemi takiben haz ve gerginlikte azalma belirgindir. Eylem sırasında vicdan azabı, suçluluk hissi ve depresyon olabilir. Çalma planlanmamıştır ve işin içinde başka kişiler yoktur. Çalmanın nedeni kişisel yarar sağlamak değil istenmeyen gerginliğin azaltılmasıdır. Birçok defa tutuklanmak nedeniyle acı çekmiş ya da gururlarını incitmiş olsalar da kleptomanik kişiler tutuklanabilecekleri ihtimalini düşünmezler. Kleptomanlar hırsızlık sonrasında suçluluk ve anksiyete hissedebilir ancak öfke ve intikam alma isteği, kasıt yoktur. Kişinin amacı nesneyi çalmaksa tanı olarak kleptomaniden uzaklaşılır. Kleptomanide ‘çalma eyleminin kendisi’ amaçtır. Kleptomani ile ayırıcı tanı yapılması gereken en önemli durum gerçek hırsızlıktır. Hırsızlıkta dürtüsel özelliklerle ilgili hiçbir bulgu yoktur. Hırsızlık planlıdır ve sıklıkla başka kişilerle planlanarak yapılmıştır. Nesneler gerçek değerleri nedeniyle çalınmıştır ve maddi kazanç açıkça bellidir.’’
’’Kleptomani genellikle çocukluk, ergenlik ya da erken erişkinlik döneminde başlar’’
Kleptomanin genellikle çocukluk, ergenlik ya da erken erişkinlik döneminde başladığını belirten Dr. Uysal, ’’Çoğu hastanın travmatik çocukluk öyküsü vardır. Başlama ortalama 20 yaş dolayındadır. Tedavi için başvuru her iki cins için 36-38 yaşlarındadır. Çocukken çalma davranışı gösteren çocuk ve ergenlerin pek çoğu ileri yaşta kleptoman olmaz. Hastalık kimi zaman azalıp çoğalabilir, genelde kronik bir gidiş gösterir. Çok azı kendi isteği ile tedaviye gelir. Bu hastalık genellikle kişinin iş ya da sosyal uyumunu etkilemez. Kleptomanili hastalarda ek tanı olarak duygu durum bozukluğu, depresyon, anksiyete bozukluğu, yeme bozukluğu, cinsel işlev bozukluğu eşlik edebilmektedir’’ şeklinde konuştu.
Dr. Uysal, sözlerini şöyle tamamladı: ’’Tedavide ilaçlar (antidepresanlar, duygudurum düzenleyiciler, antipsikotikler, opioid reseptör antagonistleri ), psikoterapi yöntemleri ve elektrokonvulzif terapi (EKT) yöntemleri kullanılır.’’