Homokonsümens toplum
Homokonsümens toplum' un ortaya çıkışı ve İnsanın eşyalaşması... Bugünün gençleri arasındaki materyalizm eğitimciler, ebeveynler, tüketici örgütleri ve hükümet yöneticileri arasında artan ilgiye sahip bir konudur.
Çünkü materyalistik değerler lise ve üniversite öğrencileri arasında dramatik şekilde artmaktadır.
Özellikle ergenler tarafından mal varlığı, bireyin kendini ifade etme sembolü olarak görülmektedir.
Genç tüketiciler bugün satın alma tutumlarıyla ve davranışlarıyla sadece ebeveynlerini ve yaşıtlarını etkileyen değil, aynı zamanda ulusal ekonomiye etkide gittikçe artan öneme sahip bir grup olarak tanımlanmaktadır.
Bu bağlamda tüketicilerin gençlik sırasında gelişen satın alma kalıplarının yetişkinlik yaşamları boyunca da devam ettiği dikkate alınmalıdır
Erich Fromm'un "homokonsümens" (aşırı tüketime zorlanan insan) diye tarif ettiği bu Tüketici Toplumda evrim homoecomonicusun evrimleşerek homocapitalismusa dönüşümü ile gerçekleşir
Toplumlar McDonaldlaştırılmakta, Coca Collalıştırılmaktadır. Markalar yüceltilmekte, putlaştırılmakta, ürünler tüketiciler için birer dünyevi ikonlar haline getirilmektedir.
Çağdaş tüketim toplumu aptaldır!Geç kapitalizmin asıl kapitali de bu aptallıktır. Buna tüketim hastalığı deniyor.
Bugün Batı'da "Spendermender" adıyla bilinen rehabilitasyon merkezleri sadece bu tüketim kölelerini tedavi ediyorlar. Bu hastalığın kurbanı milyonlarca hasta tesbit edilmiş vaziyette. Merkezi San Fransisco'da olan"Spendermender" kliniğine her yıl binlerce hasta müracaat ediyor.
Finans kapital aptal çocukları seviyor. Ona para kazandıran bu çocuklar Amerika’da da, Çin’de de, Türkiye’de de aynı şekilde davranıyorlar. Bunlar geçmişin en modası geçmiş hurafeleriyle de aldatılabilir. Kapitalizm onlara Noel Baba gibi gösterilebilir. Bu oyunu patronların istediği gibi oynamanın adı da politika olmuştur.
Tüketim pastasında çok önemli bir pay çocuklara ait. Alışveriş sektörünü heyecanlandıran minikleri, bilinçli birer tüketici olarak yetiştirmek de elbette ebeveynlerine ve büyüklerine düşüyor
Yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki; tüketim çılgınlığı yeni dertlerin kaynağıdır.
Tüketimle beraber stres de artmaktadır. Aile için ve yakın çevre ile sosyal ilişkiler ve iletişim zayıflamaktadır. Borçlanmalar, şişmanlık hastalığı, çevre kirliliği, hormonlu ve genetiği değiştirilmiş gıdalara bağlı hastalıklar artmaktadır. Zengin ülkelerde kalp, damar hastalıklarından ve kanserden, dengesiz beslenme, obezite ve stres kaynaklı hastalıklardan ölüm oranı yüzde 42 gibi inanılmaz bir düzeydedir.
Ekolojik dengenin bozulması, toprak erozyonu, orman yangınları ve ormanları bilinçli yok ediş, biyolojik çeşitliliğin azalması, temiz su kaynaklarının hızla kirlenmesi ve azalması, hava kirliliği, asit yağmurları, küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği, radyoaktif kazalar ve atıklar, büyük kasırgalar, seller tüketim çılgınlığının diğer etkileridir.
Tüketim çılgınlığı bu hızla giderse 2050 yılında dünya artık yetmeyecek, yeni bir dünyaya ihtiyaç duyulacaktır. Bu dünya henüz bulunamadığı ve gelişmiş kapitalist ülkeler o bulunacak yenidünyayı henüz işgal edemedikleri için, mevcut kaynaklara ulaşmak için, yeniden, silaha başvuracaklardır.
Sadece su ve gıdaya sahip olmak için bölgesel ve küresel savaşlar öngörülmektedir. Bu nedenle Birleşmiş milletler raporunda 2050 yılında yapılacağı varsayılan su savaşlarının tam da göbeğinde TÜRKİYE vardır.
Bilinçli tüketici olmanın olmazsa olmaz şartı ise örgütlü tüketici olmaktan geçer.
Örgütsüz tüketici “köle”dir. Bu nedenle tüketicilerin kölelikten kurtulmasını çok önemli bir yöntemi tüketici derneklerinde örgütlenerek, yaşamlarına ve geleceklerine yönelen saldırılara karşı birlikte “tüketimden gelen güçlerini” kullanmalıdır.
Düşünür Herbert Marcuse’ye göre toplumlar artık dış çevreden gelen bir baskı altındadır.Ne baskısıdır peki bu? Sürekli satın almaya yönelten bir reklam kampanyası ile karşı karşıya kalmıştır toplumlar
Marcuse ayrıca tüketim toplumlarında, cinsel özgürlüğe ve maddiyata verilen önemin artması sonucunda sosyal tabakalar arasındaki geçişkenliğin arttığını ve maneviyatın alçaldığını görmekteyiz.
Günümüzde kadın erkek kavramı yok olmaya başlamakta ve unisex ürünler hızlı bir şekilde artmaktadır. Bunun nedeni daha fazla ürün çeşidi sunmak ve maliyetleri azaltmaktır. Ayrıca tek tip insan sürecine girilmektedir. Cinsiyet farkı ortadan kalkarak unisex bir hayat bizi bekliyor olacak. Eskiden erkek elbise çeşidi belli başlı giysilerden oluşurdu. Şimdi ise baktığımızda kadınsı giysilere yaklaştırılarak çeşit sayısı arttırıldı ve üretilen ürünler hem erkek hem kadınlar tarafından alınarak kazançlar ikiye katlandı
Kapitalizmin tüketim kültürü, her alanda sığlaşmayı, yüzeyselleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Sanat alanı da bundan fazlasıyla nasibini almaktadır. Kitleler bu alanda da önlerine konulan, yaratıcılıktan uzak, üzerinde anlamlı bir emek sarf edilmemiş şeyleri tüketmeye mecbur bırakılmaktadır.
Teknolojik gelişmeler sonucunda, iletişim ve ulaşımın kolaylaşması sonucunda “akültürasyon” meydana gelmiştir.Akültürasyon ne demektir? Akültürasyon, kültürler arasındaki ortak alanın büyümesi olarak açıklayabiliriz, yani bir nevi karma kültürleşme de diyebiliriz.
Bu süreç sonucunda tüm dünyada tüketim kalıpları birleşmeye başlamıştır.Alışveriş ve eğlence sektörü tek tip olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kısacası fark azalmakta ve tek tip yaşama doğru büyük bir baskı ile sürüklenmekteyiz…
"Sınırları olan bir dünyada sınırsız tüketime inananlar ya çılgın ya da ekonomisttir."
Serge Latouche
“Zenginliğim, sahibi olduğum servetin büyüklüğünden değil, ihtiyaçlarımın küçüklüğündendir.”