Prof. Dr. Pirinççi: 'Geçmişten gelen tecrübesiyle Türkiye arabulucu olacaktır'

Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, İsrail-Filistin arasında başlayan savaşta tek çözümün masaya oturmak olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Adaletli bir barışın kaybedeni olmaz sözünü hatırlatan Pirinççi, Türkiye'nin geçmişten gelen tecrübelerine dayanarak her iki devlet arasında ve bölgede sükunetin sağlanması adına orta vadede yapıcı bir arabuluculuk yapabileceğini söyledi.

TAKİP ET

Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, İsrail-Filistin arasında başlayan savaşta tek çözümün masaya oturmak olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Adaletli bir barışın kaybedeni olmaz' sözünü hatırlatan Pirinççi, Türkiye'nin geçmişten gelen tecrübelerine dayanarak her iki devlet arasında ve bölgede sükunetin sağlanması adına orta vadede yapıcı bir arabuluculuk yapabileceğini söyledi.

İsrail ordusu ile Hamas arasında yaşanan çatışmalar 5'inci gününe girdi. Bölgede tansiyon yükselirken, İsrail hükümeti 1973 yılından 50 yıl sonra resmen 'savaş hali' ilan etti. Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Akademi Direktörü Prof. Dr. Ferhat Pirinççi yaşanan olaylar hakkında yaptığı değerlendirmede Hamas'ın uzun bir süre üzerinde durduğu planı uyguladığını ve İsrail'in hazırlıksız yakalanıp panik halinde kararlar aldığına dikkat çekti.

'Türkiye'nin girişimleri olabilir'

Prof. Dr. Pirinççi, Türkiye'nin çevresinde yaşanan Rusya-Ukrayna ve Ermenistan-Azerbaycan savaşlarının ardından patlak veren İsrail-Filistin savaşında bölgede tansiyonu düşürmek istediğini belirtti. Türkiye'nin arabulucu olarak 2 tarafla girişimleri olabileceğini söyleyen Pirinççi, 'Türkiye'nin en başından beri savunmuş olduğu şey özellikle dondurulmuş çatışmalar başta olmak üzere, birçok sorunun suhuletle çözülmesi ve dolayısıyla sürdürülebilir bir barışın oluşması. Özellikle Filistin sorunu konusunda Türkiye geçmişte de arabulucu olarak yapıcı bir aktör olarak devreye girmişti. Türkiye'nin girişimleri ile 2008'de Suriye ile İsrail arasında bir barış anlaşması arifesine gelinmişti. Filistin'deki işgal politikası bu anlamda Türkiye'nin itiraz ettiği bir şeydir. Eylül ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistin'de 2 devletli çözümden bahsetmişti, taraflara çağrı yapmıştı. Uygulama açısından bakıldığında uluslararası hukuk da bunu gerektiriyor. Bundan sonraki süreçte çevresindeki krizlerle beraber olumsuz etkilenmek istemeyecek. Bu nedenle taraflara itidalli olmaları çağrısında bulundu. Beraberinde Dışişleri Bakanının taraflarla yapmış olduğu bazı görüşmeler var. Kısa vadede hemen değil ama orta vadede Türkiye'nin de yapıcı bir arabulucu olarak en azından bu krizin etkilerinin azaltılması ve bölgedeki tansiyonunun düşmesini sağlaması noktasına bazı girişimleri olabilir, etkin bir rol oynayabilir. Sonraki aşamada ise Filistin sorununda kalıcı çözümün biraz uzağında olduğumuzu düşünüyorum. Bu nedenle Türkiye şu aşamada tansiyonun düşürülmesi ve tekrar o eski sükunetin sağlanması konusunda yardımcı olabilir' şeklinde konuştu.

'Bu saldırı İsrail adına son 50 yılın en büyük krizidir'

Savaşın çıkış noktasının İsrail'in Hamas'ı Gazze'de abluka altına alması olduğunu söyleyen Pirinççi, 'Son çatışmaların en büyük sebebi Filistin'de sürdürülebilir bir barışın tesis edilmemiş olması' dedi.

İsrail'in bölgede sergilediği tutumun Filistin sorununu biraz daha ön plana çıkardığını belirten Pirinççi, 'İsrail, Gazze'de Hamas'ın sıkıştırılması ve Hamas'ın uzun yıllar süren ablukasına uluslararası toplumların ses çıkarmaması ile beraber bu politikasını devam ettirebileceğini düşündü. Hamas daha önce yaptığı bazı saldırılar ve operasyonların ardından bu kez çok kapsamlı bir plan yaptı. Hamas ne kadar hazırsa İsrail de o kadar hazırlıksız yakalandığı ortamda saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırı her şeyden önce İsrail güvenlik politikası, savunma politikası açısından en az son 50 yılın krizidir diyebilirim. İsrail'in temelde 2 tane önceliği var. Birincisi eğer bir savaş olacaksa bu savaşı düşman topraklarına yığmak. İkincisi de karşı tarafa o kadar ağır bir bedel ödetmek ki bu ağır bedel karşısında bir daha böyle bir saldırıya maruz kalmamak. Geçmişte baktığımızda 2 asker için Lübnan'ı işgal ettiğini biliyoruz. Bu kez Hamas çok farklı yönlerden öyle farklı bir saldırı yaptı ki İsrail'in 1973 savaşında karşı karşıya kalamadığı kadar büyük bir krizle karşı karşıya kalmasına sebep oldu. Aradan geçen 2 günde her ne kadar Gazze'ye 500'den fazla hava saldırısı gerçekleştirmiş, Gazze'de 500'e yakın Filistinli şehit edilmiş olsa da İsrail hala şokta. Bu şoku atlatmasının ardından bir hasar kontrolü ardından Hamas'a karşı verilecek cevabı bulmaya çalışacak. Muhtemelen bu cevap çok ağır bir cevap olacak. Bu da bölgede yeni krizlerin ortaya çıkmasına, mevcut krizin çok daha büyüyerek bütün bölgeyi etkilemesi potansiyelini içeriyor' ifadelerine yer verdi.

'Hizbullah'ın devreye girme ihtimali var'

Hamas militanlarının Gazze'ye yapılacak herhangi bir saldırı ihtimaline karşı İsrail vatandaşlarını Gazze'de rehin aldığını söyleyen Pirinççi, İsrail'in Gazze'ye muhtemel bir kara operasyonu sonrası Hizbullah'ın da savaşa dahil olma ihtimali olduğuna dikkat çekti. Hizbullah'ın müdahale ihtimali sonrası bölgede yaşanan olayların daha büyük boyutlara ulaşabileceğini ifade eden Pirinççi, 'İsrail'in normal şartlar altında yoğun bir seferberliğe gitmesi çok zor. İsrail'in temel savunma politikalarının bir tanesi savaşı olabildiğince kısa sürdürmek. İsrail tarafından savaş ilan edildi, bunun için on binlerce kişi seferber etti. Yedekleri göreve çağırdı. Bu yedeklerle normal şartlar altında İsrail'in sivil hayatında ekonomisine etkin kişiler. İsrail'in böylesine yoğun bir seferberliği kısa sürede bitirmek zorunda olduğunu kendisi de biliyor. Hamas geçmiştekilerin tersine birkaç tane füze atıp sonrasında İsrail'in karşılık vermesiyle değil çok sayıda İsrailliyi öldürmesi, çok sayıda askeri öldürmesi ve beraberinde rehin alması söz konusu. Rehine olarak binden fazla kişiden bahsediliyor, bu da İsrail'in operasyonunu zora sokacak bir şey. Çatışmaların 3. gününde Gazze'den hala İsrail'e giden roketler var. Bu roketler hedefini vursa da vurmasa da oluşturduğu siren sesleri psikolojik bir harp taktiğidir ve İsrail'in toplumsal direncini düşüren bir özelliktir. Bir an evvel İsrail buna bir çözüm bulmak zorunda. En ideal çözüm tarafların bir an önce masaya oturup ateşi kesip, esir takası ve belki ardından barış görüşmelerine gidilmesi. En ideal çözüm budur. Ama İsrail böyle bir şey önerirse çok daha fazla açık verebileceğini düşündüğünden muhtemelen çok ağır bir karşılık vermek isteyecektir. Bu karşılığın bazı riskleri var. Her şeyden önce şu an Batı Şeria'da aktif olmamış Filistinli gruplar var. Gazze'deki Hamas'ın saldırısına tam destek anlamında sokağa çıkmamış olan Filistinliler var, bunların sokağa çıkma ihtimali var. Bu grupların çatışmalara müdahil olma ihtimali var. İsrail'in kendi içinde yaşayan Filistinli Araplar var. Bu Filistinli Araplar da birkaç sene önce İsrail'in bazı uygulamaları yüzünden doğrudan Yahudi yerleşimcilerle çatışmaları söz konusu olmuştu, böyle bir risk var. İsrail'in Gazze'ye kara operasyonu yaparsa Hizbullah'ın devreye girme ihtimali var ki bu da artık meseleyi Filistin'in ötesine taşır. Hizbullah'ın devreye girmesi Suriye'deki iç savaşta bazı tarafların buraya yönelmesi ihtimali var. Dolayısıyla bölgenin istikrarı açısından çok riskli bir gelecek bizi bekliyor. Ama en ideal çözüm, bir daha belirtmek isterim ki Hamas'la İsrail'in masaya oturması, başta esir ve rehinelerin takası olmak üzere İsrail hapiste tuttuğu yüzlerce gencin karşılığında Hamas'ın esir aldığı kişilerin takası noktasında, sonrası geçici bir ateşkes ve beklide barışı getirecek adımların atılması olabilir. Barış sürecinde sona ulaşabilir miyiz emin değilim ama Hamas ile İsrail arasında uzlaşma olması şart. Aksi takdirde bölgede çok daha ciddi krizler ortaya çıkabilir' dedi.

İHA

Bakmadan Geçme