Deprem sonrası 'normal' yaşama nasıl dönebiliriz
Deprem sonrası günlük hayata dönüşte normalleşme süreci ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Dr. Ecem Çelik, 'Travmatik olaylardan etkilenme şekli birçok faktöre bağlıdır. Bu sebeple hepimizin 'yeni normali' kendince olacaktır' dedi.
Deprem sonrası günlük hayata dönüşte normalleşme süreci ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Dr. Ecem Çelik, “Travmatik olaylardan etkilenme şekli birçok faktöre bağlıdır. Bu sebeple hepimizin ‘yeni normali' kendince olacaktır” dedi.
Afetlerin kişisel ve kitlesel etkilerini olduğunu ve böylesi büyük tablolarda normalleşme sürecinde ruhsal sağlığın da çok önemli olduğunu vurgulayan Medicana Sağlık Grubu Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Dr. Ecem Çelik, “Travmatik olaylardan etkilenme şeklimiz kişilik özelliklerimiz, zorluklarla baş etme şeklimiz, psikolojik esnekliğimiz, daha önce travmatik bir olaya maruz kalıp kalmamış olmamız gibi birçok faktöre bağlıdır. Bu sebeple hepimizin ‘yeni normali' kendince olacaktır. Bir kısmımız yaşananları inkar ederek, bir kısmımız işine daha fazla sarılarak, bir kısmımız şehir, ülke, iş gibi köklü değişikliğe giderek bir kısmımız da alınabilecek önlemler ile ilgili adımlar atıp rutin hayatına devam ederek bu süreci geçirecektir” dedi.
Afetin, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar ortaya çıkaran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya aksamaya uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı olaylar olarak tanımlandığını belirten Psikiyatri Uzmanı, Dr. Ecem Çelik, “Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için insanları veya insanların yaşamını sürdürdüğü çevreyi etkili biçimde etkileyecek kadar büyük olmalıdır. Buradan yola çıkarsak afet bir olaydan ziyade bir olayın doğurduğu sonuçtur. Afetler kitlesel can ve mal kaybına neden olur. Depremler, belirli bir coğrafyada aniden ortaya çıkan hem bireysel hem de kolektif strese sebep olan ve önemli yıkım, kayıp ya da yaralanmalara yol açan olaylardır. Bu tür bir yaşantıya doğrudan maruz kalmasalar da bireylerin yakınlarının, sevdiklerinin maruz kalması ya da diğerlerinin olumsuz yaşantılarına tanıklık etmeleri halinde de travmatik bir olayla karşı karşıya kalındığı kabul edilir. Tanık olmak da en az doğrudan yaşamak kadar yıpratıcı olabilir“ şeklinde konuştu.
Travma sonrası günlük hayata dönmek
Toplumsal ve bireysel etkileri bu denli büyük olan travmalar sonrasında toparlanmanın ya da iyileşmenin yaşanılan şeyleri unutmak anlamına gelmeyeceğini, ancak böyle bir olay sonrası biz insanların kendimizi yeniden güvende hissetmeye ya da mümkün mertebe yaşamda bazı şeylerin kontrolümüzde olduğunu deneyimlemeye ihtiyacımız olduğunun altını önemle çizen Uzm. Dr. Ecem Çelik, “Travmayı ruhsal ve bedensel bütünlüğümüzü bozan beklenmedik bir durum olarak tanımlıyoruz. O yüzden normale dönebilmemiz için öncelikle kendimizi güvende hissetmeye ve bazı şeyleri kontrol edebildiğimizi yaşantılamaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Travmatik olaylardan etkilenme şeklimiz kişilik özelliklerimiz, zorluklarla baş etme şeklimiz, psikolojik esnekliğimiz, daha önce travmatik bir olaya maruz kalıp kalmamış olmamız gibi birçok faktöre bağlıdır. Bu sebeple hepimizin “yeni normali” kendince olacaktır. Bir kısmımız yaşananları inkar ederek, bir kısmımız işine daha fazla sarılarak, bir kısmımız şehir, ülke, iş gibi köklü değişikliğe giderek bir kısmımız da alınabilecek önlemler ile ilgili adımlar atıp rutin hayatına devam ederek bu süreci geçirecektir. Nasıl ki bir kazadan sonra önceliğimiz kazazedeyi güvenli bir alana taşımaksa şu anda kendimize de yapmamız gereken öncelikli psikolojik ilk yardım güvenli yaşam alanımızı yeniden oluşturmaktır. Depremle birlikte en temel ihtiyaçlarımızdan olan ‘güvenli yaşam alanı' elimizden alınmış durumda. Zihnin kendini güvende hissetmeden normalleşme sürecine girmesini bekleyemeyiz, bu ancak süreci inkar etmemizle birlikte olur” dedi.
Normalleşmenin ilk adımı adaptasyon
Normale dönmemizin adım adım olup, zamana yayılacağını belirten Dr. Ecem Çelik, “Eski hayatımız hemen geri dönmeyecek. Hatta sosyal hayatımız, ev ve iş hayatımız, alışkanlıklarımız değişmek zorunda kalabilir. Yapılacak değişiklikler yavaş yavaş hayatımıza yerleşecek, bu nedenle yaşayacağımız adaptasyon sorunu bu sürecin başında bizi zorlayacak ama zamanla bu sorunun üstesinden geleceğiz. Bu süreçte adapte olabilme adımlarında da elbette sorun yaşayabiliriz. Çünkü ne yapılacağına dair bilgi sahibi olunmayan, yeni tecrübe edilene durum ve olayların oluşturacağı panik ve kaygı durumu yaşayabiliriz. Kişi bu duygu durumunda ne yapacağını şaşırabilir, panikleyebilir ve sorunları çözmek için bulabileceği alternatif yolları gözden kaçırabilir. Bu nedenle adaptasyon sorunu bir 'sorun' olarak adlandırılır, kişi o ruh halinde işlevsiz hale gelir” ifadesini kullandı.
Kaygı aslında gerekli bir duygudur
Kaygının yaşamımıza devam edebilmemiz için gerekli bir duygu olduğunu belirten Ecem Çelik, “Kaygı sayesinde tehlikeyi tanır önlem alırız, unutarak kaygımızı yönetirsek iyileşemeyiz ve yineleyici travmalara daha açık hale getiririz kendimizi. Evet, tanık olduğumuz depremler sonrasında kaygılanmalıyız, yaşadığımız binaları gözden geçirmeliyiz, muhtemel deprem anında yapabileceklerimizle ilgili konuşmalıyız, eğitim almalıyız. Ancak yapıcı adımlar atabilmek için de olabildiğince sağlıklı bir zihne ihtiyacımız var. Sağlıklı bir zihne kavuşmanın yolu da üzüntümüzle, öfkemizle, çaresizliğimizle birlikte, hissettiğimiz duyguları yok saymadan kendimize alan açmaktan geçiyor. Yaşadığımız binaların güvenirliğinden emin olup, muhtemel depremde yapabileceklerimizle ilgili bilgilenip olabildiğince güvenli alanımıza kavuştuktan sonra kendimize alan açmaya da hayattan keyif aldığımız aktivitelerimize geri dönerek başlayabiliriz. Açık havada yürüyüş yapmak, müzik dinlemek, kültürel aktivitelerde bulunmak, sevdiklerimizle muhabbet etmek, dertleşmek, duygularımızı sözlü yazılı dile dökmek, ertelediğimiz isteklerimizle ilgili adımlar atmak bu süreçte bize yardımcı olabilir” şeklinde konuştu.